ATİLLA'NIN ÖLÜMÜ
İtalya'dan dönen Atila, Constantinopol'a yolladığı elçiler aracılığıyla, Doğu Romalılar'dan Theodosie zamanından kendisine borçlu kaldıkları haraçları göndermelerini istedi. Hun Kralı 453 yılında başkaldırmış olan Alanları sindirip, yeniden kendisine tabi kıldıktan sonra, başkaldırmış olanlardan birinin güzel kızı İldiko ile birlikte Krallığı'nın payitahtına döndü. Atila, önemli sayıda kadına sahip olduğu halde, İldiko için parlak bir düğün yaptı. Geniş Krallığı'nın her köşesinden sayısız hediyelerle gelmiş olan misafirlerine, sarayında büyük ziyafetler verdi. Mutluluğunun verdiği veya İldiko'nun güzelliğinin yarattığı neşe ile Atila, alışık olduğu tedbir ve temkini bir tarafa bırakarak, pek çok yemek yedi ve içki içti. Gündüzünü ve gecesinin bir kısmını bu düğün şenliğinde geçirdikten sonra zifaf odasına girdi. Yordanes'in yazdığına göre, midesi yemek ve içki ile dolu olduğu halde sırtüstü uyuyan Atila'nın "pek bol olan kanı normal olan burun deliklerinden çıkmayarak şeametli bir yol aldı ve akciğerlerine dolarak boğulmasına sebep oldu." İkinci günü Kralın kapısında muhafaza nöbeti tutanlar, O'nu rahatsız etmek endişesiyle, akşam karanlığı basıncaya kadar hiçbir hareket yapmadılar. O zaman kötü bir şey olduğuna kanaat getiren hizmetçiler kapıları kırarak içeri girdiler; Atila'yı ölmüş ve İldiko'yu gelinliği içinde bir köşeye çekilmiş ağlar ve korkmuş halde buldular. Yakınları Kralın vücudunda hiçbir yara ve bere izi olmadığını ve eceliyle ölmüş olduğunu gördükten sonra tebaalarını büyük Kralın ölümünden haberdar ettiler. Hunlar, derin acılarının alâmeti olarak, saçlarını kestiler ve yüzlerinde derin yaralar açtılar. Yordanes, erkekler, büyük savaşçı için, kadınlar gibi gözyaşlarıyla feryat ederek değil, kanlarını akıtarak acılarını belirtiyorlardı. Yordanes, Priscus'tan naklederek Atila'nın öldüğü gece Constantinopol'da Tanrı'nın Marçian'a Hun Kralı'nın yayının kırıldığını rüyasında göstermiş olduğunu yazar.
Hakanın cansız bedeni, herkesin görebileceği şekilde, bir ipek çadırın altına konuldu. En seçkin Hun süvarileri, Atila'nın kahramanlık hikâyelerini birlikte yırlayarak, çadırın çevresinde at koşturdular: "Hun krallarının en büyüğü Munzuk'un oğlu Atila idi. O, en cesur ve kahraman milletlerin hâkimi oldu; tek başına İskitya ve Cermanya'ya sahip oldu; bayrağı altında o zamana kadar görülmemiş bir kuvvet topladı. Roma'nın iki İmparatorluğu'na dehşet ve korkuyu O saldı... Bu kadar büyük ve muhteşem işler yaptıktan sonra düşman elinden değil; O'na ihanet eden kendi adamlarının elinden de değil ancak acı çekmeden, şenlik ve zeyk içinde ve mutlu, milleti ortasında eceliyle öldü." dediler.
Kralın cesedi önce bir altın tabuta konuldu; bunun üstüne bir gümüş tabut ve bunun da üstüne bir demir tabut geçirildi. Bunun mânâsı şu idi: Atila, demir ile milletlere baş eğdirip onları hükmü altına aldı. Altın ve gümüş iki İmparatorluğun O'na verdikleri kıymetin sembolü idi. Mezarına düşmandan aldığı silahları ile kıymetli taşlardan yapılmış kolyeleri ve diğer mücevherleri konuldu. Bu muazzam serveti insanların aç gözlülüklerinden ve kötü ellerinden korumak için, O'nun mezarını kazmış olanlar da Hakan ile beraber gömüldüler.
Atila'nın kaybı Hun Krallığı'nın da ortadan kalkması demek oldu. Asya bozkırlarından gelen bir kavmin meydana getirdiği ilk büyük siyasi oluşumun kolayca yıkılabildiği görüldü. Onun varlığı, dehası ile ona kudret ve birlik verebilecek olanın kişiliğine bağlı idi. Atila'nın ölümünden sonra, oğulları hakimiyet ve taht için aralarında kavgaya başladılar. Aralarından birisinin kral seçilip tahta oturması hususunda anlaşmaya varamayınca, babalarının bıraktığı mirasın aralarında sayıları kadar eşit surette paylaşılmasına karar verdiler.
Cepitler'in kralı Ardarik, Atila'nın çocuklarının, sanki milli müttefikleri değil de, pazarlarda satılan esirlermiş gibi halklar üzerinde bu kadar pazarlık yaptıklarını öğrenince, aleyhlerine isyan etti. Ardarik ile beraber diğer halklar da ayaklandılar. Atila'nın oğulları, adamlarını ne kadarsa az kalan müttefiklerini toplayarak Panonia'daki Netad Nehri kenarında Ardarik ile karşılaştılar. Bu gösterişli karşılaşmadan Ardarik ve müttefikleri galip çıktılar. Bu savaşta Atila'nın sevdiği, askeri ve siyasi değer ve yeteneğinden dolayı takdir ettiği büyük oğlu Ellak öldü. Bunun ölümü üzerine diğer oğulları evvelce Gotlar'ın yaşadıkları Kara Deniz sahillerine kaçtılar.
Tuna'nın kuzeyindeki kavimler, Hunlar'ın boyunduruğundan kurtulunca, her biri kuvvet kullanarak bir yurda sahip olmayı denediler. Bütün Dakya'yı işgal eden Cepit'ler, İmparatorlukla dostluk kurmak için Constantinopol'a elçi gönderdiler, imparatorun göndereceği yıllık bir hediye karşılığında sulhu koruyacaklarını taahhüd ettiler, imparatorun bu şartı kabul etmesi ile 453 yılında anlaşma yapıldı ve bu, tam yüz yıldan fazla aksamadan yürürlükte kaldı. Yordanes eserini yazarken Cepit'leri İmparatorluğun hizmetinde saymıştır. Ostorgotlar Panonia'yı işgal ettiler. Sarmatlar ve birkaç Hun'un katıldığı Çemand'lar İliria'ya yerleştiler. Skirler, Satagirler ve Alanlar'ın kalıntısı Dobruca'ya, Aşağı Moezia'ya ve Rug'lar da Tuna'nın güneyine yerleştiler. Atila'nın en genç oğlu Hernak Dobruca'nın bir köşesinde bir barınak buldu. Amca çocukları Emnedzar ve Uzindur, Rıpusr Dakya'sında kaldılar.
Hunlar'ın Avrupa'nın doğusunu ellerine geçirmesi için bir çeyrek asır gerekti. Hükümleri yarım yüzyıl Ren ile Tuna arasındaki bütün topraklan kapsayan Batı'ya yayıldı. Hunlar Atila'nın hükümranlığı altında kuvvetlerinin en yüksek noktasına ulaştılar. Bunun ölümünden sonra Hun Krallığı'nın haritadan silinmesi için yalnız birkaç gün yetti. 453'ten çok kısa süre sonra Hunlar'ın kendileri de tarihten kayboldular
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder