22 Şubat 2018 Perşembe

Sümerler ve bütün kavimlerde ölüm ve ötesi..

SÜMERLER’DE ÖLÜLER DİYARI

İnanna ölüler diyarına iner. Orada, bir nevi ölerek, kalır. Dönüşü olmayan ülkenin bir kuralı vardır: buraya gelen,yerine kalacak birini bulmadan asla oradan çıkamaz. İnanna, kendi yerine gölgeler ülkesine gidecek birini aramak üzere yeryüzüne cinler eşliğinde çıkar. Cinler İnanna’nın kaçmasını önleyecek, gerekirse onu zorla ölüler ülkesine geri götüreceklerdir.

Cin fikri ilk defa Sümerlerde ortaya çıkmış gibi görünmektedir. Cinler, Tanrılara özellikle, sevimsiz işlerinde yardımcı olan, insan dışı yaratıklardır. Sümerler cin ve canavar motiflerini çok fazla işlemişlerdir.

İnanna sonunda kocası Dumuzi’yi (Temmuz’u), yer altına gölgeler ülkesine yollayarak kendini kurtarır. Burada anlatılan tekrar diriliştir. Öbür dünyadan bu dünyaya dönüş, ilk defa tema olarak Sümerlerce işlenmiştir.

Bu tema, özellikle tek Tanrılı dinlerin kutsal kitaplarında, çok önemli bir yer tutacaktır. Sümer dininde her olayın Tanrıların planına uygun cereyanettiğini, yani kaderin varlığını belirtmiştik.

Ancak, bu kaderci din üzerinde, Şaman dininin etkisinin ortadan kalktığını söylemek mümkün değildir. Sümer dininin, en geleneksel davranışları, din adamları ve bazı kökten dincilerce harfiyen uygulanırken, halk Şamanist kalıntılar nedeniyle daha az kadercidir. Diğer yandan aydın bir gurubun da, insanın dinde belirtilenden daha değerli olduğunu düşündüğünü gösteren ipuçları vardır. Bunun için, daha önce kısaca bahsedilen ilk lirik poeme, Gılgamış destanına geri dönelim.

Gılgamış destanın en önemli tarafının, insanın doğanın sırlarını araştırmaya çalışması ve bunun için gerekince Tanrılara kafa tutması olduğunu söylemiştik. Gılgamış kendi yolunu kendi çizmekteydi. Tanrılar isteseler bile ona engel olamamaktaydılar. Tanrılar, Tufan yollayarak insan soyunu yok etmeye çalışmışlar, ama başaramamışlardı. Tanrılar ve doğa, insana yenilebiliyor ve sırlarını insana kaptırabiliyordu.

Tanrılar, insana yardım etmiyor ve hatta güçlükler çıkarıyorlardı. İnsan bu güçlükleri kendi alın teri, bilinçli çabasıyla yeniyordu. Bu destanda tanımlanan insan inançla hareket eden bir varlık değildir. Gılgamış, bilgiyle davrandıkça başarıya ulaşır.

Gılgamış inanmaz ama her şeyi görür ve bilir. Bilmek ve anlamak onu insan yapan niteliklerdir. Ancak, tüm çabasına rağmen Gılgamış, ölümsüzlüğe erişemez. Yapılan saptama ölümsüzlüğün insan için olanaksız olduğudur.

Sümerlerde insanların kader tabletleri vardı. İnsanlar bu kaderleri ile dünyaya geliyorlardı. Kader ezelden ebede kutsal düzenin bir parçasıydı. Yaradan’ın disiplini idi. Kaderi değiştirmek kimsenin elinde değildi ve buna yeltenmek düzeni bozardı. Bir Sümer efsanesinde kader tabletlerini çalan Kuş adam Anzu’dan söz edilir.

Göklerde asılı bulunan bu tabletler çalınınca kadersiz kalan insanlar arasında büyük bir kargaşa başlamıştır. Tüm insanlar bildikleri tüm dualarla Tanrılara yakarmışlar, şükür ki kendilerini duyan ve yardım eden Tanrılar sayesinde kader tabletleri Kuş Adam’dan alınarak yerlerine konulmuş böylece insanlık ve dünya yeniden düzenine kavuşmuştur. İlerleyen zamanda kader tabletlerinin yerini alın yazısına bıraktığını ve insanların bu yazıyla doğduğuna inanıldığını görüyoruz. Sümer kenti Uruk’un yakınlarındaki bir tepede yedi bilge yaşarmış, Onlar denizlerden gelenyarı balık yarı insanlarmış. Süslü pulları ve giysileri, kıvır kıvır uzun sakalları vecivarlarındaki mağaraların oyuklarında baykuşları varmış. Bu Bilgelik Kuşları Yedi Bilgenin yardımcıları imiş… Yedi Bilge yıldızlara bakarak geleceği haber verirlermiş. İnsanların kaderini, geleceğini göklerde araması da çok eski zamanlara dayanır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder