Sümer öykülerine bakıldığında, çok net olmasa da, bir cins öbür dünya kavramı çerçevesinde cennet ve cehennem tasarımlarına da rastlıyoruz.
" Toprak altında, Apsu uçurumunun ilerisinde, dönüşü olmayan ülke bulunuyordu, buraya girerken yedi kapıdan geçmek ve her birinde bir örtüsünü bırakmak lazımdı. Son kapıdangeçen artık ebediyen hapis kalırdı. İştar ( İnanna) bile oradan çıkamamıştı. Yalnız Enkidu, özel bir izinle dünyaya geri dönüp cehennemi tasvir etti. Karanlık ülkede ruhlar karma karışık olup, toprak ve çamurla beslenirlerdi, en talihli olanların yatakları ve temiz suları vardı.”
Cehenneme Arallu derler ve ışıksız, karanlık bir ülke olarak tasvir ederlerdi. Arallu denilen karanlıklar ülkesinde canavarlar sürüsü ve ölümlerinde son gömülme ritüellerinden yoksun kalmış talihsiz ruhlar bulunurdu. Bu talihsiz ruhlar çirkin kuşlar biçiminde dolanıp dururlardı.
Ruhların öbür dünyada da dünyadaki gibi, yani yaşayanlar gibi beslendikleri kabuledilmektedir. Alıntılayalım; “ Tanrılardan başka, Utukku adı verilen iyi veya kötü cinler vardı. İyi olanlar kanatlı ve insan başlı boğa şeklinde tapınak kapılarında bekçilik ederler,insanları korumak için de görünmez olarak yanlarında bulunurlardı... Kötü cinler ise bilhassa mezar bulamamış ve merasimleri yapılmamış ölülerdi. Tanrılara bile saldırdıklarından bir defasında Sin'in( Ayın ) ışığını saklamışlardı. “
Mezopotamyalılar ölenin ardından yas da tutarlardı. Ölü törenlerinden bir örneği Gılgamış Destanından verelim.
Enkidu'nun ölümüne çok üzülen Gılgamış: " Gözünü yokladı (Enkidu'nun); fakat Enkidu, artık gözünü açmadı. Kalbini yokladı; kalbi atmadı... duyduğu acıdan arslan gibi bir sayhakopardı. Tıpkı yavruları aşırılan dişi bir arslan gibi. O, Enkidu'nun yüzüne kapanıp saçlarını yoldu ve ortalığı dağıttı. Güzel elbiselerini parçalayıp yerlere fırlattı.." Seni ( Gılgamış Enkidu'nun ölüsüne sesleniyor) rahat yatakta yatıracağım. Evet, senihaşmetli bir yatakta rahat ettireceğim. Selamet olan bir makamda. Solumda bulunan bir makamda seni oturtacağım. Yeryüzünün bütün hükümdarları senin ayaklarını öpsünler. Senin için Uruk halkına ah ve figan ettireceğim; mesut kimselere etrafında matem tutturacağım ve ben, senden sonra vücudumu murdar (mundar) hale getirip, senin için kendimden geçeceğim. Sırtıma bir aslan postu atıp çöllere düşeceğim."
" Beni dinleyin! Siz, ihtiyarlar, beni dinleyin! Ben Enkidu için ağlıyorum. Arkadaşım için. Ağıtçı kadınlar gibi acı sızı döküyorum." Ağıtçı kadınlar, o günlerden bu günlere varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Ruhun ölümden sonra nereye gittiği konusunda ise Gılgamış Destanı şunları yazmaktadır.
“ Eceli ile öleni gördün mü?
Evet gördüm. Gece yatağında uyuyup su, soğuk su içiyor.” Harp meydanında öleni gördün mü? Evet gördüm. Ana ve babası onun için uğraşıyorlar. Karısı da onun için çalışıyor.
”Cesedi kırda bırakılmış (mezara gömülmeyen) olanı gördün mü? Evet gördüm. Onun ruhu yeraltı âleminde.''
Ruhu ile kimsenin alakadar olmadığını gördün mü? Evet gördüm. Hayvanlara yedirilen tencere kazıntısı ve sokağa atılan yemek artıkları onun gıdasıdır...”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder