17 Eylül 2017 Pazar

ÖLÜMSÜZLÜK ve İKİNCİ DOĞUM'a Dair...

"Immortalité, Rûmî'ye göre, 
insanın doğuştan ancak bil-kuvve* hakkıdır. 
Bunu bilfiil** hale getirmek insanın gayretine bağlı bulunuyor.

Her doğan, ölümsüzleşemez, bunu hak etmek lazımdır. 

Burada o, çağdaşı ve ülküdaşı İbn Arabi'nin, 

"Hiçbir varlık yaradılıştan üstün değildir,
insanın üstünlüğü, kendini bağladığı şeyle, 
Allah'a kullukla gerçekleşiyor." (Fütuhat, 3/31) 

şeklinde ifadeye konan anlayışına katılmış olmaktadır.

___Rûmî'ye göre, ölümsüzlük, 

varlık dairesini tamamlayıp 

Allah'a varan, 

bir başka deyimle 

kozmik benliğine ulaşanların hakkıdır. 

Bunu yapamayanlar, 
diğer basit mertebedeki varlıklar gibi, 
kâinat bünyesinde dağılır giderler. 

Bu basitlikten kurtulmaksa, 
çok az insanın elde edebileceği bir eriştir. 

________Rûmî'ye göre insan dediğimizde, 
yüklediğimiz yüce ve ölümsüz değerlerin tümü 
fiilî bir realite olarak, işte bu eriş sahiplerinin hakkıdır. 

Diğerleri, yani insanlığın büyük yığınları,

sadece şeklen insandır. 

Mevlâna, onlara kâmil insanın sonsuz
merhametinin bir uzantısı olarak 

rahmet ve sevgi göstermekle birlikte,
onların ölümsüzlüklerini, 
kâmil insanın taşıdığı niteliklerin ortağı olduklarını kabul etmez. 

_________Rûmî, 
immortaliteyi 

bir ikinci doğum, 
bir manevî doğum (vilâdet-i maneviye, rebirth) 
olarak görüyor. 

Nedir bu, manevî doğum veya ikinci doğum?

"İnsanoğlu bir kez doğar, bense nice kere doğdum." (DK. 1/97)

diyen Mevlâna, 
manevî doğum konusunda da genel sûfî düşüncenin çerçevesi içindedir. 

Şunu soruyor Rûmî: 

"Canlılar erkekle dişiden olurlar, ana rahminden doğarlar; 
fakat kutsal doğuşlarda ana karnı nerede?'(DK.
7/646) 

Ve devam ediyor:

"İnsan, yaratılış rahminden iki kere doğar... 

Biz de dünya anasından doğduk ya; 

işte bu, ikinci doğuşumuz."

"Sen daha ana rahmindesin; bizi göremezsin... 
Nereye düştüğümüzü gören, anasından doğmuş olandır."

_________Manevî doğum kavramı, 
Hz. İsa'nın şu sözünde de kendini gösteriyor :

"ikinci kez doğmayan, göklerin melekûtuna giremez."
(Yuhanna, 3/3) 

_________Öte yandan, sûfilerce çok kullanılan bir hadiste 

"iradî ölüm" olayından bahsediliyor. 

Hz. Peygamber: "Ölmeden önce ölün." demektedir.

Sûfîlere göre, burada sözü edilen, 

esasında ikinci doğum veya
manevî doğumdur.

İnsan, dünya âlemine ana rahmi denen 
bir hazırlayıcı ve koruyucu bölgede geçirdiği bir devreden sonra geliyor. 

_________O halde bu doğum için şu unsurlar gerekiyor: 

Dölleyen unsur, baba; 
koruyup besleyen unsur, anne; 
korunup beslenmenin mekânı, rahim.

İkinci doğumda rahmin yerini 
dünyanın tuttuğu tartışmasızdır. 

Gerçekten de dünyamızı saran atmosferin tetkiki, 
bunun, cenini saran rahim sıvısıyla 
aynı gayeye yönelik olduğunu ortaya koyar. 

Rahim sıvısı bir kişiyi, atmosfer daha çok kişiyi koruyor.

İkinci doğumda anne, baba unsurlarının tespitinde 
görüş birliği yoktur. 

Bazılarına göre ana dünya, baba mürşittir; 
bazılarına göre bunun tersi doğrudur. 

Kur'an, temel ve rölativite üstü ayetleri olan
muhkemât'a, "Ümmül Kitap" (kitabın anası) diyor. 

O halde manevî doğumda ana, ide yani fikir de olabilir.

Şöyle veya böyle, 
mürşit manevî doğumun temel unsurlarından biri olarak, 
her halde devrededir.

_________Manevî doğumdan vücuda gelen çocuğa 
sûfiler kalp çocuğu (veled-i kalb) derler. 

Bu çocuk, birinci doğumunkinin bel evladı olmasına mukabil, 
bir yol evladıdır. 

Bel evladı, kan ve beden kaynaklı şeylere vâris olurken, 

yol evladı ölümsüz, ruhî-ilahî değerlere vâris olur. 

İmam Rabbaninin ifadesiyle 

"Kalp çocuğu manevi vâristir,
dünya malı vârisi değil." 

Hz. Peygamber, 
bu noktanın evrensel prensibine işaretle şöyle demiştir: 

"Bilginler nebilerin vârisleridir."
(Buharı, ilim, 10) 

_________Manevî doğumun rahmi olan dünya ile 
maddî doğumun mekânı olan ana rahmi 
arasında kurulan ilişkiden şu sonuçlar da çıkarılmıştır:

Ana rahmindeki cenin için 
en mükemmel yer orası, en mükemmel gıda da rahimdeki kirli kandır. 

Çünkü cenin, rahmin dışındaki sınırsız ve güzel dünyadan habersizdir. 

Rahimden çıkıp sayısız nimetlerden tatmaya başlayınca, 
rahimdeki kanın ne olduğunu anlar 
ve bir daha oraya dönmek istemez.

Aynen bunun gibi 
ikinci doğumu gerçekleştirememiş insanlar da,
ikinci doğumun rahmi olan dünyanın nimetlerini 
en mükemmel nimet olarak düşünürler. 

Dünya rahmini yırtıp 
gözlerini sonsuz ruh âleminin fezasına açtıklarındadır ki, 

dünya ve içindeki nimetlerin çok basit, hatta bayağı olduğunu fark ederler. Ve dünya nimetleri, onların gözünde 
ana rahmindeki kirli kan haline gelir. 
(Şa'rânî, 1/39) 

Fuzulî, bu espriyi şöyle yorumlamıştır:

"Bahr-ı aşka düştün ey dil, la'l-i canını unut 
Baliğ oldun, gel rahimden içtiğin kanı unut."

Manevî doğum bizi, 
ilahî emaneti taşıyabilme gücünü veren
erginliğe, rüşte ulaştırır. 

Kur'an, peygamberlerin, bu mânada,
rüştlerinden bahsetmektedir, 
(bk. Enbiya, 51; Ka-sas, 14)

_________Maddî doğumla manevî doğumun, 
tasavvuf düşüncesi adına şaheser bir karşılaştırmasını,
Mevlâna'nın tarih içinde belki de en büyük müridi olan 
Muhammed İkbal'den dinleyelim:

"Sen ey seçkin insan, bu dört yönlü dünyaya 
doğum yoluyla geldin,

yine doğmak yoluyla dışarıya çıkabilirsin, bağlarını çözebilirsin. 

Bu ikinci doğum su ve topraktan değildir, 
onu ancak gönül eri olan bilir. 

O doğum zorunlu, bu ikincisi seçime bağlıdır; 

o perdelerle gizli, bu ikincisi apaçıktır. 

O doğum ağlamakla oluyor, 
bu ikincisi gülmekle. 

Çocuğun doğması rahimlerin yırtılmasıyla oluyor. 
Tanrı erlerininki ise âlemlerin parçalanmasıyla vücut buluyor. 

Bu iki doğum için ezan bir delildir. 
Ancak birinci doğumda ezanı dudaklarla söylüyorlar, 
ikinci doğumda ise ruhun ta derinliklerinden. 

Uyanık ruh benlikte doğarsa, bu eski tapınak olan
dünyaya bir titreyiştir düşüverir." (Câvidnâme, 15-16)

_________Manevî doğum anlayışı, 
Mevlâna tarafından aynen korunmuş 
ve çok çarpıcı ifadelerle dile getirilmiştir. 

Sadece iki örnek verelim:

"Sende gizli bir kapı var. Altı yanı araştırıp durma. 
Gizli bir kapı var sende ve her gece o kapıdan uçar gidersin. 

Geri dön, rahim zindanına, 
yaradılışın tamamlanıncaya kadar gir şu rahme. 
Bu dünya rahme benzer, 
onun için kanlar içmedesin, kanda beslenmedesin."

"Diri kimdir, bilir misin? Aşktan doğan kişi. 

Bizi aşkta ara, aşkı da bizde. 

Bazen ben onu överim, bazen o beni över."
(DK. 1/206, 263)

_________Immortalité meselesinde olay kısaca şudur: 

Kendisini evrenin değil,
evreni kendisinin uzantısı ve arazı sayan, ölümsüzleşir. 

Elbette ki bunu,
bir benlik hali olarak yaşamak şartıyla. 

Aksine, benliği evrenin, maddenin bir uzantısı ve ürünü sayanlar 
çözülür, giderler. 

Eğer siz, bedeni ruhun gölgesi bilmişseniz ölmezsiniz. 

Tersine, sizin için ruh
bedenin gölgesi ise varlığınız teneşirde sona erecektir.

_________İmmortalitenin bir doğal hak değil, 
bir gayret ve faaliyet karşılığı olduğu fikri, 

çağımızda İkbal'e paralel olarak 
Gürciyef (ölm. 1949) 
ve onun müridi ve dostu Ouspensky (ölm. 1947) 
tarafından ısrarla savunulmuştur.

_________Rûmî'ye göre, sonsuzlaşmanın yolu çile ve ıstıraptan geçer.

İmmortalitenin bir gayret karşılığı olarak düşünülmesi 
insanın sorumluluğunu zorunlu kılar. 

Rûmî, işte bu yüzden, 
cebr (kulun fiillerinin mutlak irade ve Tanrı gücü altında kulun rolü dışında
zorunlu olarak oluşmasını kabul eden görüş) taraftarı değildir. 

Geleneksel-Emevî yorumlu din, 
imanın şartları arasına,
"saltanata baş kaldırmamayı garantileyen bir kader anlayışı" koymuş
ve bunu Kurana fatura etmiştir."

----------------------------------

* bilkuvve
Fiil mertebesine varmadan. Tasavvurda, tasavvuri olarak. Düşünce halinde. Kabiliyet ve istidat ile.

** bi'lfiil
İş olarak, iş edinerek, gerçekten, eylemli olarak

----------------------------------




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder