27 Haziran 2018 Çarşamba

Şeytan ve bilinç

İnsanın bu dünyada ki belki de tek sınavı var;rabbine temiz ulaşmak..Eylemlerimiz mi bilince dönüşür bilincimiz mi eylemere..İşte sorun da burada yatıyor.İnsan dünyaya gelişi ile birlikte, kendisini iki ayrı alemin (ruh) mücadelesi içinde bulur. Üst bilinç (rabb) ile alt bilinç (şeytan) yani farkındalıklı “akıl” ile kontrolsüz, nefs odaklı “zeka”nın  savaşını yaşar.

Rabbin meleklere: "Ben arzda (bedende) bir halife (üst beyin farkındalığıyla yaşayan akıl sahibi) meydana getireceğim" dedi. Melekler, biz sana kusursuz, hamdinle (alt beyin sisteminde her an, her isteğine itirazsız) kulluk ederken, yeryüzünde (üst beyin, dünya algısı ile) fesat çıkaracak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Dediler. Allah; Sizin bilemediğiniz şeyleri ben bilirim, dedi.”(Bakara suresi/30)   

"Hani biz meleklere Adem’e secde edin demiştik. İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cin(türün)dendi (yani hakikat ilmine sahip değildi). Rab’binin emrinden dışarı çıktı. (Kehf suresi/50)

İblis secde etmedi. O büyüklük, benlik taslayıp, hakikat bilgisini inkâr eden kâfirlerden (karşısındakinin aslını göremeyip, hakikati örtenlerden) oldu. (Sâd suresi/74)

Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan daha hayırlıyım. Çünkü beni nar (radyasyon, frekanstan) yarattın. Onu ise maddeden yarattın” dedi. Allah: Sen aşağılıklar dansın, büyüklük, benlik taslamak senin haddin değildir buyurdu. Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver. Allah da, “Sen süre verilenlerdensin” dedi. İblis, “Senin kudretine and olsun ki, içlerinden ihlaslı(hakikatin farkında olup, yaşayan) kulların hariç, diğerlerin tümünü azdıracağım. (Sâd suresi/82-83)

”Onlara önlerinden (hırslarını, egolarını tahrik ederek), arkalarından (saptırıcı fikirlerle), sağlarından (dindar görünüm altında) ve sollarından (kötülükleri güzel göstererek) geleceğim ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulamayacaksın dedi."(Araf suresi 11-17)

Alt bilinç, beynin farkındalıksız, zamansız, sorgulamayan, kontrolsüz kısmıdır. Robot gibi hareket eder. Analiz ve değerlendirme yapamaz, tek zamanlı (şimdi) çalışır ve o anki duruma göre, kabul veya reddeder. Komutları harfiyen uygular. Onun için bir şey, ya siyahtır ya beyaz. Kelimeyi direkt tercüme olarak anlar. Yani, mecaz, ima ve espriden anlamaz.  

Farkında olduğumuz sorgulayıp, analiz ederek neticeye giden, dünyamızı oluşturan üst beynimiz 60-70 yaşında iken, farkında olmadığımız alt beynimizdeki evrensel canlı 4 milyon yaşındadır. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana gelen ve nesillere genetik bir şekilde intikal etmiş olan yaşanmışlıkları, olumsuzlukları, travmaları, benzer durumları gerektiğinde açığa çıkmak üzere veri arşivinde bulundurur. 

Atalardan genetik yollarla nesillere nakil olan alt beyin bilgileri, ebeveynleri kanalı ile yeni dünyaya gelenin alt bilincine transfer olur. O da, kendi üst beyin bilgileri ile birleştirip, zenginleştirerek bir sonraki kuşağın alt beynine nakleder. (Her hücredeki, bir ribonükleik asit, RNA molkülü 20 milyon bilgi taşımaktadır) Bu veri birikimi muazzam bir güç demektir. Fakat, bu güç, farkındalıkdan uzak kalıp, kontrol edilmediğinde, potansiyel bir tehlikedir. 

Çünkü sorgulama ve muhakeme esaslı “akıl” üzerinden değilde, nefs ve benlik esaslı “zeka” üzerinden işleyen, nefsi emmare olarak da isimlendirilen bu güç, üst bilinç (akıl) tarafından kontrol edilmediğinde, insanın yaşamı, alt bilinç veri tabanı doğrultusunda nefsani olarak sorumsuzca yönlenir.

Bu durumda insan nefsine, şartlanmalarına ters düşen bir durum ile karşılaştığı zaman, bir sonraki aşamada kendisine çok büyük sıkıntılar yaşatacak olsa bile, hiç düşünmeden, öfke ile hemen tepki gösterip, vurur, kırar, döker ve bir müddet sonra bunların karşılığı olan yaşamındaki olumsuzlukları yaşamaya başladığında yaptıklarının yanlış olduğunun farkına varır, pişman olur ama iş işten çoktan geçmiştir. Yani, kişinin şeytanı kısa sürede devreye girmiş ve bir sonraki an için onu zarara uğratmıştır.    

Yani, insan var oluş manasını, rabb’ini, dolayısı ile aklını, üst bilinci, devre dışı bıraktığında komuta şeytanın(alt beynin) eline geçer ve kişi kendi varlığının aşikar olduğu manalardan ve doğru yoldan uzaklaşarak, yanlış kararlar alır, hatalar yapar. Bu da, insanı azaba sürükler.“Allah, akıllarını kullanmayanların üzerine pisliği (huzursuzluğu, azâbı) musallat eder.”(Yunus suresi/100)
    
Çünkü, insana azap veren Rabb'inin (akıl ile üst bilincin) değil de, şeytanın(kontrolsüz, nefsani alt bilincin) rehberliğinde hareket etmesidir. İnsan şeytanın(nefsinin) istekleri doğrultusunda hareket ettiğinde şeytan, devamlı hakikati örten(kafir) olarak görevini yerine getirir. Bu durumda insanın kalp, beyin(epifiz) bağlantısı kesilmesi neticesi ön görüsü (basireti) kör olur ve kendisine hakikati işaret eden rehberinin yani rabb’inin gösterdiği doğru yolu göremez.    

Alt beyin, zaman, mekan ve beş duyu sınırlamalarının geçersiz olduğu delta frekansları üzerinden iletişimi gerçekleştirir ve insan farkında olmadan da bu gücü kullanır. Çünkü, bir vericiden gelen frekans, aynı değerlerdeki alıcı frekansı ile çakıştığında, oluşan rezonans ile genliğin artması neticesi karşı tarafa veri (ses, resim, vb.) transferi gerçekleşerek, iletişim sağlanır.

Özellikle birbirini seven karı, koca  veya anne ile çocuğu ya da buna benzer frekans rezonansları uyum sağlayanlar birbirleri ile uzak mesafelerden iletişim kurarlar. ve bunlar birbirlerinin duygularını hissedip, paylaşabilirler. Rüyalarında iletişim kurarlar.

Bu tarz durumları bir çok kimse yaşamıştır. Örneğin, bir anne başka yerde olan çocuğunun sıkıntılarını hissetmiş, rüyasında görmüş ve bu sıkıntıların doğru olduğunu bir müddet sonra öğrenmiştir. İşte alt beynin delta frekansları kanalı ile farkında olmadan oluşturduğu bu şekilde (uzun dalga) iletişimine para psikolojide “telepati” denilmektedir. 

Allah ve sisteminin farkında olarak yaşayan ise sistemi bilinçli olarak değerlendirir. Bu sistemi gereği gibi değerlendiren alt bilinci işgal etmiş, kontrolsüz, nefs ve şeytani enerjileri kontrol altına alıp, tek gücün “Allah” olduğunu idrak ederek, bu bilinç alanını rahmani enerjilerle güçlendirerek yaşamını sürdürür. 

Hz.Muhammed(sav)de “Şeytanımı Müslüman ettim” (Alt bilincimi, Rabb’imin (aklımın) yardımı ile evrensel hakikatler doğrultusunda kontrol altına aldım) demekle bu gerçeğe işaret etmektedir.

Alt beyni (delta frekanslarını) farkındalık içerisinde kontrol altına alıp, bilinçli olarak kullanabilen kimseler kapasiteleri oranında, imkansız dediğimiz bir çok olağan üstü, rabıta, keramet, mucize, vb. olayları gerçekleştirebilirler. Mesela, tarikatlarda, şeyh denilen kimseler, düşünce ile oluşturdukları etki alanlarında, müritlerinin beyinleri ile delta frekansları vasıtası ile rezonansa girerek, veri transferi neticesi ilim ve enerji akışı sağlayarak “Rabıta” denilen olayı gerçekleştirirler. Velilerin kişisel nüfuzlarını ve güçlerini kullanarak feyiz vermeleri de gene bu yolla gerçekleşir.

Çünkü, düşünce bir enerji, frekanstır. Uygulanan kuvvetin frekansı, uygulanan nesnenin frekansı ile aynı olursa, frekansın büyüklüğü artar “rezonans etki alanı” oluşur. Bu alanın oluşması için ise her insanın, düşüncesinin aynı frekansta, ortak olması, bu suretle de bütünlük sağlanması gerekir ki, zayıf lazer dalgalarının birleşip, tek etkili bir ışın oluşturması misali, güçlü bir enerji alanı oluşup, etki yapsın.. (toplu ibadet, yağmur duası, vb.)

“ALLÂH’ın kadrini (kudretini) hakkıyla değerlendiremediler!.”Diyor Kur’an (Hac suresi/74)de.. Onun için insanın önce, Allah ve sistemini çok iyi bilmesi ve bu bildiklerini hal edinerek, evrensel hakikatler doğrultusunda yaşaması lazımdır. Aksi taktirde Yunus’un dediği gibi: İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsin. Ya nice okumaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder