Belki de en zor soru ben kimim,sorusudur.Gerçekte okuduğumuz veya dinlediğimiz buna cevaplar vardır ama tüm varlığın(ilmin) aslının tek olduğunu, bir nokta olduğunu bilene "arif" denir. Arifler, zamanın ilmini bilenlerdir. Çokluğun, noktadan (kaynaktan) uzaklaşma olduğunu bilmeyene ise "cahil" denir.
"İlim bir noktadır, bu noktayı cahiller çoğalttı" diyor Hz. Ali.. Nasıl ilmin aslı bir nokta iken açılımı ile çokluğun oluşması söz konusuysa, zaman da bir nokta (an) dır. An’ın algı sureti ile açılımı ile zaman oluşur. Zaman algısı da madde gibi izafi, göreceli bir durumdur. Bakılan, durulan yere (algıya) göre değişim gösterir.
Atom altı fiziğinin en önemli tespitlerinden biri, zaman ve mekan gibi kavramların, insanın kendi veri tabanında oluşturduğu karşılığın sonucu olarak algılanan bir şey olduğudur.
İnsan bedeni ve beyni itibari ile madde diye kabul edilen boyutta, dünya(sın)da yaşadığını zannederken, aslında gerçek varlığını, bilinci ve ruhu (ışınsal, dalga bedeni) ile sürdürmektedir.
Çünkü, insanın aslı enerji bir varlıktır. Işık hızı üzerinde bulunan insan bilinci ve düşüncesi zamansızdır. Beş duyu kanalı ile her an gerçekleşen algılamalar frekans dalgaları şeklindeki enerji parçacıklarını ışık hızı altına çökerterek, kuantlaştırması sonucu insan beyninde sanal zaman ve mekan hissini oluştururlar.
Oluşan bu durum, insan bilincini zaman ve mekan ile sınırlı beden algısı içerisinde tutar. İnsan her şeyi bu sınırlar dahilinde algılayıp, değerlendirir. Zaman ve mekan sınırları içerisindeki kozasının dışına bir sebep (hikmet) olmadan çıkamaz. Yani, insan zaman algısına hakim olamadığında, zaman insana hakim olur, onun tüm yaşamını belirler.
Bilinçten kaynaklanan düşüncenin ise sonsuza yakın bir hızı vardır. Bu yüzden kişi kendini düşündüğü yerde bulabilir. Çünkü, varlığın enerji hali olan bilinç, ışık hızının üzerinde uzak, yakın kavramlarından münezzehtir.
Bu durumun farkındalığı ile bilinçsel olarak bedensellikten zihnini kurtarmış, geçmiş ve geleceği an da hal edinip, yaşayan insan, zaman içerisinde zamansızlığı yakalayabilen, doğmaktan, doğurulmaktan kurtulmuş, sebeplere tabi olmadan hikmet yurdunda, kudret sırrı ile varlığını sürdüren hakikat ehli kimsedir.
Hakikat ehli, zaman içerisinde zamansızlığı yakalayabilen kimsedir. Onun için bir andır, zaman. “An-ı daim” de dir. Yani hep an da dır. O makamı yakalamış çokluktan, tekliğe (noktaya) ermiştir.
Zamana tabi iş yapan (ibnü'l-vakt) çok fazla zikredip, çok fazla ibadet ederken, hakikat ehli, zamana tabi olmayan (ebul-vakt) bir kere secde eder, bir kere "Allah" der.
Görünürde sayısal olarak adet birdir ama o bir olanın getirisi, zamanla kayıtlı olmadığı için diğerine göre bin dir. Çünkü, böyle bir kimse şuursal olarak daimi namazda, daimi secde halindedir.
Beden ve zaman sınırlamasından bilincini kurtarmış, bilinç olarak an da varlığını sürdüren hakikat ehli bu zat, özünde bulunan bilgiyi oluşturan datayı(mekanı) neden ve sebep olmaksızın görüntü ve ses olarak algılayıp, dışa projekte etmek sureti ile seyredip, kendi bilincini o mekanda bulabilir. Bu durum İslam tasavvufunda görülen "tayyı mekan " olayıdır.
Tayyı mekan, mekanın tayy edilmesi, yani ortadan kaldırılması, aşılması anlamına gelir. Tayyı mekan, mekanları çok hızlı bir şekilde aşarak diğer mekanlara ulaşmayı anlatır.
Velilerin, mistiklerin gerçekleştirdikleri tayyı mekan, tayyı zaman, onların kendi özlerine (holografik datanın değişik boyutlarına) vasıtasız “bilinç sıçramaları” ile gerçekleştirdikleri mekan ve zaman seyahatleridir.
Bunu gerçekleştirmeyi başaranlar, evliyaullah da, Hızır(a.s) da olduğu gibi, zaman ve mekanlar arasında gezinip, yolculuk yapabilirler. Yani, tayyı zaman ve tayyı mekan edebilirler.
Manen terakki edenlerde, bir hikmet (sebep) gerektirmeden, kudret sırrı ile gerçekleşebilen bu mucizevi olay, bilim ve teknolojinin gelişmesi ile günümüzde ortaya çıkan hikmetler dahilindeki sebepleri oluşturan, televizyon ve benzeri, görüntülü canlı yayın araçları ile günümüz insanı için sıradan bir yaşam haline gelmiş bulunmaktadır.
Günümüz teknolojisi ile insanlar çok uzaklarda olan olayları (maç, tören, ibadet, vb.) aynı anda bulundukları yerden izleyebilmekte, bedensel olarak orada olmasalarda, görsel olarak yaşananlara aynı an da şahit olup, oluşan enerjiyi arada binlerce km. mesafe olmasına rağmen, aynı anda, aynı şekilde algılayıp, bilinçlerine kaydını gerçekleştirmektedirler.
Mekanda bedensel olarak bulunup, ritüelleri bedensel olarak uygulamak önemlidir. Fakat namaz ibadetinde de olduğu gibi siz istediğiniz kadar bedensel olarak o mekanda bulunun, istediğiniz kadar bedensel ritiüelleri uygulayın, bilinç başka yerde takılı kalmış, negatif düşünceler üretmekle meşgul olup, bedene eşlik etmiyorsa, bilinç şarj tutmuyor, yüksek frekanslı bilinç hallerine geçişi sağlayan metafiziksel açılımı sağlamıyorsa, yapılan bedensel uğraşlar boşa emektir. Bunun en dikkat çeken örneğide, Hacca gidip, gelen bazı insanlarda görülen negatifliğin artış göstermesi olayıdır.
Çünkü, önemli olan bedensel yapının orada bulunmasından öte, şuursal olarak varlığın o enerjiyi içselleştirmesi sureti ile beyinde biyoelektrik akışı sağlayarak bilincin “üst bilinç hallerine” geçişi sağlayan meta-fiziksel açılımı sağlamış olmasıdır.
Keramet sahibi velilerin vasıtasız olarak gerçekleştirdiği sıra dışı tayyı mekan olayı, teknolojinin ilerlemesi ile televizyon vasıtası ile günümüz insanı için, sıra dışı, mucizevi bir olay olmaktan çıkıp, normal yaşam içerisinde uygulanabilen sıradan bir yaşam şekli halini almış bulunmaktadır.
Önemli olan, günümüz insanın teknoloji vasıtası ile kendisine sunulanın sıradanlığından zihnini kurtarıp, bunun bir nimet olduğunun farkındalığı içerisinde kendisine sunulan hikmeti değerlendirmesi hadisesidir.
Mesela, insan televizyon kanalı ile “Kâbe”den canlı olarak yayınlanmakta olan görüntüler kanalı ile şuurunu bu nokta üzerinde yoğunlaştırıp, konsantre olmak sureti ile o mekana ulaşıp, görsel ve bilinçsel olarak, tayyı mekan yapabilir.
Orada tavaf yapanlara eşlik ederek an ve an o enerjiyi içselleştirmek sureti ile beyninde biyoelektrik akışı sağlayarak bilincinin “üst bilinç hallerine” geçişini sağlayan meta-fiziksel açılımı sağlayabilir.
Bunun kabulü ve algılanması, kendisini dindar kabul etsede, madde ve çokluk algısından bilincini kurtaramamış, noktanın sırrından uzak, zaman ve mekan kozasının içerisinde yaşayan bir insan için oldukça zor bir durumdur.
Bu durum, içinde bulunulan çağın sahip olduğu imkanlar ile kudret sırrına sahip evliyaullahın, vasıtasız, keramet adı altında yapmış olduğu “tayyı mekan” olayının, günümüz teknolojisi ile ortaya çıkan hikmet, vasıtaları ile kısmen yaşama geçirilmesi hadisesidir.
Zamanımız velilerinden birinin: "Biz hasırdan Mısır'ı görmeseydik, siz dünya'da olanları oturduğunuz yerden zor seyrederdiniz!" İfadesinde olduğu gibi bir velinin, binlerce km. uzakta olanları vasıtasız kudret sırrı ile olduğu yerden görerek, tasarrufta bulunması bir keramettir.
Günümüz insanında içinde bulunduğu “zamanın hikmetleri” vasıtaları ile kendi yaşamında bunun farkına vararak, bu imkanları değerlendirmesi onu “nan-kör” (nimete kör) olmaktan kurtarıp, Allah’a “şükür” (fark) eden kullarından olma makamına yükseltir.
Allah'ın, verdiği nimetleri(vasıtaları) kalp gözü ile fark edip, değerlendirerek, ona yakın olmayı başarabilen kullarından olmak nasip olsun inşallah!.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder