27 Haziran 2018 Çarşamba

Kader ve yol.

“Biz size ayetlerimizi(varlığımızın işaretlerini) hem enfüste (içte, ruh âleminde, dikeyde, kalp gözüyle) hem de afakta (dış dünya, madde aleminde, yatayda) göstereceğiz” (Fussilet suresi/ 53) 

Kaderimizi de değiştirmek bizim elimizde.Bu basit bir kuraldır.Yanlış yoldan dönmek ve zararsızlık ilkesini benimsemek..Bu zrzrsızlık ilkesi DNA'mızı bile değiştirir..Her birimizin hayat çizgisi yatay ve dikey düzlemler üzerinde ilerler. Yatay hayatımız, zihin vasıtası ile zaman ve mekan ile sınırlı biyolojik ve bedensel olan bu dünyamızı oluşturur.  

Bedensel ve zihinsel her hareket, zamanın (geçmiş ve geleceğin) içerisinde, yatayda yer alır. Zihin, zamandır, zamanda ileri-geri, yatay olarak hareket eder. Bir andan diğerine, geçmişe ve geleceğe gider gelir. Geçmişe gider, oradan aldığı verilerle yargılayarak, yatay dünya içindeki geleceği, zaman içinde oluşturur.   

Zihin bir düşünceden diğerine gidip durursa, zamanın dünyasında, geçmişin ve geleceğin takıntılı düşüncelerinde kalır. Eğer anın içine yönelirse, düşüncelere değil, sonsuzluğa, şimdide var oluşa doğru gider. 

Mesela; Şiddet, zihin parçalı(yatay) halde, başka yerde (geçmişte, uykuda) iken gerçekleşir. Şiddet gerçekleşirken, kişi, o anda zihin olarak, rüyada (parçalı, bilinçsizlik halinde) yataydadır. Zihin bir veri ile irrite edildiğinde, geçmişe gider, geçmişte karşılaştığı benzer bir olayı baz alarak ona göre değerlendirip, yargılar ve hızla kopyala, yapıştır yapıp tepki verir, şiddeti oluşturur.  

Oysa, zihin anda, dikeyde olursa şiddet oluşmaz. Çünkü, zihin, bunun parçalı bir yanılsama olduğunu görüp, fark eder ve bu farkındalıkla, zaman(geçmiş-gelecek) devre dışı kalır. Ana dönüşüm gerçekleşir, zihin anda kalır. 

Yargılama için geçmişe ihtiyaç vardır. Geçmişteki veri taşınmadığı taktirde, bugünü, düne göre değerlendirecek doneler, dolayısı ile zihindeki o şeye ait tüm yargılar yok olur. Done, veri olmadığında, benzer olaya göre her hangi bir kıyas, değerlendirme gerçekleşmez. Sonuçta, o an için, o şey ne iyi, ne de kötüdür, nötrdür. Bu durumda da şiddeti oluşturacak sebep oluşmaz. 

"Gerçekten onu(bilincini) arındıran kurtulmuştur."(Şems suresi/9)

Yataydaki durum, farkındalıktan uzak, şimdiki anda hazır bulunmamak, başka bir yerde,parçalı bir zihin ile uykuda (rüyada) olmaktır. Bu süreçte, beden uyanık gibi görünse debu sadece görüntüdür, zihnin derinliklerinde uyku devam etmektedir.  
   
Dikey olan ise bilinçtir, farkındalıktır, an da hazır olmaktır. Burada her şey tam bir bilinçlilikle gerçekleşir. İnsan bilincini dikeyde bulduğunda, geçmişe veya geleceğe(rüya, hayale) değil, anın içine, bütüne(hakikate) yönelir, var oluşa doğru gider. 

Bu iki alem (yatay ve dikey) bir noktada buluşup, birleşir. Bu nokta şimdidir. Burası geçmişte birçok medeniyetin ve günümüzde Hristiyanlığın sembolü olan Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği yerdir.  

Çarmıh, Haç bir semboldür. Günümüzde Hristiyanlığın en önemli simgesi olan Haç (çarmıh) Hristiyanlıktan çok daha önce (on binlerce yıl öncesinde bile) Mısır, Babil, Hindistan, İskandinav, Roma, vb. toplumlarda ruhani anlamları olan, yatayla, dikeyin oluşturduğu var oluşun, doğumun, dönüşümün sembolü olarak kullanılmıştır. 

Bu sembolde, dikey ve yatay çizgilerin çakışması vardır. Yatay hareket zamana aittir. Dikey ise zaman ötesi, andır. Hz. İsa'nın elleri yatay açıktır. Geri kalan tüm varlığı, bedeni dikeydir ve zaman ötesidir.

Yataydaki eller hareketi, dünyayı(zamanı) sembolize eder. İsa elleri yatayken, zamanın içerisinde, dünyasında, çarmıha gerildi. Fakat dikeyde kalan bedeni(zihni) ile an da kalıp, dönüştürüp, var oluşa doğru gitti. 

Bu, dikey de, an itibarı ile dönüşüp, var olmuş, yazılmış olanın, yatayda(zaman içinde, dünyada) algılanmak suretiyle yeniden doğup, canlanıp, dirilip, hayat bulmasının sembolik ifadesidir.   

Yaratım, dikeyde, zamana bağlı olmaksızın oluşup, var olan bilginin, veri tabanına sahip varlık tarafından, zaman ve mekan içerisinde, yatayda, fiil (efal) olarak algılanması olayıdır.

Yatayda olup, algılayan varlık aslında gerçeği yaratmaz. Sadece an içerisinde, dikeyde, dalga veri olarak var olan seçeneklerden birini, beyin veri tabanı vasıtası ile yorumlar. Yorumlanan bu bilgi, beyin içinde çok boyutlu holografik görüntüyü oluşturur.

Oluşan bu görüntü, yatay(zaman ve mekan)da yaşanacakların “yazılması” demektir. Beyin tarafından dışa projekte edilen bu yazılanın(verinin) zaman ve mekan içerisinde görüntü olarak algılanması ile de kişide madde olarak algıladığı dünyası ve yaşamı yaratılmış olur.

Bu Yaratılanla beraberde zaman kavramı başlar. Zaman yaratılanlara(yatay) göredir. Yaratana(dikey) göre değildir. Bundan dolayı da, denizin içinde var olup, yaşayan canlıların, denizin dışındaki bir yaşamı algılayamadıkları gibi, zaman ile var olan yataydaki varlıkta, zamansızlığı an daki yaratılışı(dikeyi) kavrayamaz ve idrak edip, anlayamaz. Çünkü yataydaki her şey onun için zaman içerisin de, zamana göre var olup, oluşmaktadır. 

Bu yüzden, zaman ve mekan ile kayıtlı olmayan dikey boyuttan, an itibari ile ifade edilmiş, Allah'ın ayetlerini (ilmini) biz zaman ve mekan ile kayıtlı içinde bulunduğumuz, yatay boyuttan bakıp, anlamaya çalıştığımızda çelişkiye düşüyoruz, anlamakta zorlanıyoruz.

Oysa, Allah indinde(dikeyde) geçmiş ve gelecek kavramı yoktur. Dolayısı ile zaman(önce-sonra) olmadığı için bir şeyin sonucunu, gideceği yeri önceden bilme kavramı da yanlıştır. 

Bu kavramlar bizim gibi geçmiş ve gelecekle kayıtlanmış zaman içinde yaşayan yatay bilinçler için geçerlidir. Her şey an içerisinde dikeyde olup, bitmekte, biz bu olup biteni beynimizin dönüştürmesi ile zaman içerisinde yatayda, algılayıp, oldu-olacak zannı ile yaşıyoruz. 

“Size isabet eden hiçbir musibet yoktur ki, bizim onu yaratmamızdan önce, bir kitapta (ilim boyutunda, an da oluşmuş) olmasın! Muhakkak ki bu Allah üzerine çok kolaydır! (bunu bildiriyoruz) ki elinizden kaçana üzülmeyesiniz ve size verdiği ile de sevinip şımarmayasınız” (Hadiyd suresi/22-23) 

An itibari ile olması takdir edilmiş olan fiilin, sonucunda olabilecek seçeneklerden birini, kişinin, kendisindeki Allah'ın Mürid(irade) ismi ile aklını(cüzi irade) kullanarak, tercih yapıp, açığa çıkararak, bu açığa çıkanı dünyasın(yatay)da, fiil olarak algılayıp, yaşaması hadisesi, Allah'ın kendi manalarını an itibari ile kulu vasıtası ile zaman ve mekan içerisinde seyredip, bilmesidir. 
   
Yani, dikeyde, Allah indinde(anda, zamansızlıkta) her şey (tüm yazılım) alternatif sonuçları ile yazılmış olmuş, bitmiştir. Oluşan fiilin, olabilecek tüm sonuçları, programı yazan tarafından bilinmektedir. Bu (külli irade) Allah'ın takdiri(kader)dir.

Yaratılan kulun ise zaman, mekan içerisinde(yatayda), sahip olduğu manaları kullanarak, dikeyde tüm alternatif sonuçları ile yazılmış olandan aklı ile seçimini yapıp, zaman içerisinde, açığa çıkartarak var olarak algıladıkları onun bir sonraki halini(ahiretini) oluşturmaktadır. 

"Kader, yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergâh bellidir. Ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse, ne hayatın hakimisin, Ne de hayat karşısında çaresiz" (Şems-i Tebrizi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder