Besmelenin sırrı B'de ki harftedir.İşte bu yüzden binlerce yıldır farklı yorumlara sebep olan ve hala sırrını koruyan sırlı kelime.Bunu bilen bildi.Bilenlere ne mutlu..Kur'an’ın hükümleri ile algıladığımız yaşam arasında bir uyumsuzluk görüyorsak, bu bizim bakışımızdaki sınırlılıktan, yetersizlikten ve “Kur’an’ın özünü” tam anlamıyla anlayıp, değerlendirememekten kaynaklanmaktadır.*
Kur’an da ayetlerle anlatılanlar geçmişin hikayeleri değildir. Kur’an'ın mesajları, evrenseldir, an’a dönüktür. Okuyan kişinin bilincinde açığa çıkarak, hakikati işaret eder.
Çünkü, Kur’an insanın bilinç içeriğinin boyutsal anlatımıdır. Kur'an’da mevcut olan her şey insanın kendisinde mevcuttur. İnsan Kur'an ayetlerini anlayabilirse kendisini tanımış olur.
İnsanlar, Kur’an ayetleri ile ifade edileni, kelime manasının karşılığı zannettikleri için kendi ana dilleri Arapça olsa da tam olarak anlayamamaktadırlar.
"And olsun, insanlar için şu Kur'an da (hakikati) her türlü misallerle açıkladık. İnsanların çoğunluğu (misalleri gerçek olarak {muhkem} kabul ederek) hakikati örttüler."(İsra suresi/89)
Oysa!. Ayet kelimesinin Arapça anlamı işaret demektir. Yani ayetlerle bir şeylere işaret edilmektedir. Bunun için işaret levhasını değil, levhanın işaret ettiği yeri görüp, oraya gitmek, onu okumak gerekir.
Besmele'nin sırrı başındaki “B" de dir.-”B” kilitleri açan anahtardır.- B’il Gayb, B’il kader, B’illahi, B’ilfiil, B’iznillah, vb. ifadeleri çok kişi duymuştur. Ancak bu ifadelerle ne anlatılmak istendiği, sırrın, anahtarın ne olduğu, tam olarak anlaşılamadığı için kapalı mana kapıları açılamamış, içerideki mesajlar alınıp, yaşama geçirilememiştir.
Nasıl, anahtarsız kilit açılıp, içeri girilemezse, "B” anahtarının ne olduğu, nasıl kullanılacağı bilinmeden de, Kur'an'ın sırrını oluşturan ayetlerin manaları ile verilen mesajlar alınıp, uygulanamaz.
Oysa! “B” ile işaret edileni, anahtar olarak kullanıp kilidi açan, oluşan bilinç sıçraması ile işin “sırrına” vakıf olup, hedefe kilitlenir. Ayetlerle işaret edilen yolu takip etmek sureti ile de içinde bulunduğu sistemi kullanmaya başlar.
Önce şunu iyi anlamak gerekir ki!. İnsan Rahman ve Rahim olan Allah isimlerinin açığa çıkış mahalli ve işleyiş mekanizması olarak Allah'ın yer yüzündeki halifesi yani madde alemindeki temsilcisidir.
Allah “B” gerçeği ile kendi manaları ile oluşturduğu terkipsel yapıya vücut verip hikmetler(sebepler) vasıtası ile dünya aleminde açığa çıkarak “sen” adı altında zahir (görünür) olmaktadır. Yani senden, “Ben”(B) diyen aslında O dur.
Allah zahiren kendisinden, kendisi olarak işlemektedir. “B” gerçeğindeki bu sırrı fark eden anlar ki!. Allah kuluna ”B” şifresi ile, uyan, kendini tanı, hakikati fark et!. Bu yapıyı (seni) sistem içerisinde doğru kullan!.. diyerek, mesaj verip, izlemesi gereken yolu işaret etmektedir.
Aslında, başında “B” olan ayeti okuyan, kendisini okumaktadır. İfadenin başındaki “B” ile işaret edilen kişinin kendisidir. Tüm mana kendisinde vücut bulmaktadır. Mesaj kendisinedir. Çünkü ayetin başındaki “B” kendisinden sonra gelen ifadenin onu okuyanın o mananın tamamını kendi, varlığında, gözlemleyerek, fark edip, arayıp bulması, gerekliliğine işaret eder.
Mananın “B” ile vücut bulduğu ayet, okuyanın kendi gerçeğidir. Bu sırrı fark eden ayette “B” den sonra gelen ifadeleri, kendi varlığına yönelerek, kendisinde bularak okuyup, anlayarak verilen mesajı alır.
İşte!. Bütün mesele bunu fark edip, bunun idraki ile ayeti okuyarak, verilen mesajı alıp, sistemi doğru kullanarak, yaşayabilmektir. Çünkü, verilen mesaj ile ifade edilen edilen kişinin, kendisinden açığa çıkmaktadır, çıkacaktır. Yani kısaca, okuyan kendini okumaktadır.
“Kendi kitabını oku, hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter”(İsrâ Suresi/14)
Kısaca, “B” işareti ile algılanması gereken mesaj şudur. Yaptığım fiilin yaratıcısı Allah’tır. Bu fiil, Rahman ve Rahim olan Allah’ın manaları(esmaları) ile B’ende, tecelli ederek, açığa çıkarak, algılanır olmaktadır.
Bunu algılayamayan, benim gözüm, benim elim, benim ayağım, benim dilim.. der.
“B” işareti ile gerçeğin farkına varan ise gören gözüm, söyleyen dilim, yürüyen ayağım, Allah’ın ben manası ile benden tecellisi der.
Bu şuura ulaşan, hiçliğini fark eder ve dünyasında açığa çıkan fiilleri Allah’ın varlığı (esmaları) vasıtası ile “B”en zannı ile algıladığını anlar.
“B”nin sırrını idrak edende, tanrı, ilah kavramı yok olur. Var olanın sadece Allah olduğunu anlar. “Lâ İlâhe İllallah”ı idrak ederek yaşamını sürdürür. Bu durum tasavvuftaki fenafillah (Allah’da yok olma) yani “hiçlik" halidir.
Bu makamı hal edinen, kendi varlığının olmadığını, işlerin, Allah’ın esmaları vasıtası ile Rabbi tarafından oluşturulduğunun bilincine varır. “Allah sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır.”(Saffat Suresi /96)
Konunun algılanması, nefsi yaşayan bir kul için oldukça zordur. Ancak her şeyin başlangıcı ve bitişidir. Çünkü bu gerçeği bilip, fark edenin zihninde fail kim, yapan kim, o mu, ben mi, şu mu!. gibi sorular kalmaz. İkilik biter. Teklik yaşanarak, hiçlik sırrına erilir.
*Bir çok kimseye aynı anlamı ifade ediyor gibi gelse de Kur’an’da, Allah, İlah, Rab, Hu, Tanrı kavramları orijinal hali ile telaffuz edilip, algılandığında, ayetin bütününde şifresel açılımlar oluşturarak, hakikati fark edebilme yolunda insan bilincine derinlik kazandırır.
Orijinali “Allah” olan bir kelimeyi, Tanrı olarak veya Rab kavramını, Allah olarak değerlendirip, algılarsak, ayetin bütünde işaret ettiği mananın orijinalinden uzaklaşır. Ayet ile işaret edilen ile alakası olmayan ifadelerle karşılaşırız.
Çünkü!. “Allah” ile tek, ahad olan varlık -“Rab” ile varlıktaki terkipsel yapı -“Hu” ile varlığın özündeki teklik boyutu -“Tanrı ve İlah” ile kendi varlığın dışında, yukarıdan, dışarıdan evreni yöneten ayrı bir varlık ifade edilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder