FRITJOF CAPRA 'nın Modern Fizik ile Uzakdoğu Mistisizmi arasındaki benzerlikleri inceleyen öncü eseri FiZiGiN TAO’SU kitabından bir alıntı ile;
"Günlük hayatımızda bu tür sezgisel aydınlamalar
normalde çok kısa sürelerle sınırlıdır.
Fakat Doğu mistisizminde durum böyle değildir.
Bu aydınlanmalar uzun periyotlara yayılmakta ve sonunda sürekli bir algılayış biçimine dönüşmektedir.
Doğu mistisizmi ile ilgili bütün Okulların genel amacı,
insan aklını bu aydınlanmaya hazırlamaktır.
Bu tutum, Doğu'daki hayat tarzına önemli etkilerde bulunmuştur.
Bu amaca ulaşabilmek için Hindistan, Çin ve Japonya kültür tarihinin gelişim çizgisi içinde çok farklı teknikler, merasimler ve sanatlar ortaya çıkmıştır.
Bunların tümüne kelimenin geniş anlamıyla belki de
meditasyon diyebiliriz.
Bu tekniklerin esas amacı,
düşünen aklı susturmak
ve dikkatimizi akılcı bilinçlilik durumundan sezgisel bilinçliliğe kaydırmaktır.
Çeşitli meditasyon yöntemlerinde bu kaydırma,
dikkati tek bir noktada toparlamakla gerçekleştirilir.
Diğer bazı okullar ise, bedensel hareketler üzerinde durmaktadırlar.
Bu yöntemi Hindu'ların Yoga'sı
ve Taoist'lerin T'ai Chi Ch'uan'ında görebiliriz.
Bu okulların uyguladıkları ritmik hareketler,
meditasyonun diğer biçimleri ile ortaya çıkan hislerin
aynısına sebep vermektedirler.
Bu his bazı spor türlerinde de ortaya çıkmaktadır.
Örneğin benim tecrübelerime göre kayakçılık,
meditasyonun çok güzel bir biçimini oluşturmaktadır.
Ayrıca Doğu sanatı da bir meditasyon biçimidir.
Suna göre sanat, sanatçının görüşlerini değil
sezgisel bilinçlilik durumunu yansıtmaktadır.
Örneğin Hint müziği notalara bakılarak değil,
öğretmenin icrasını dinleyerek
belirli bir duygu geliştirmek suretiyle öğrenilebilir.
Aynı şey Ta'i Chi hareketleri için de geçerlidir.
Örneğin Japon çay merasimleri,
yavaş ve ritüel hareketlerle doludur.
Ya da Çin hat sanatı,
elin tutuksuz ve spontane bir hareketini gerektirir.
Bu özelliklerin tümü,
Doğu'da bilinçliliğin sezgisel yönünü öne çıkarmak için kullanılır.
İnsanlar ve özellikle aydınlar için
bilinçliliğin bu durumu tamamıyla yeni bir tecrübedir.
Ancak bilim adamları sezgisel aydınlanmaya yabancı değildirler.
Çünkü her yeni bilimsel buluşun temelinde
böyle bir anlatılamaz bilgi parlaması yatar.
Ancak bunlar anlık olaylardır
ve bilimsel amaçlarla kullandığımız akıl;
bilgi, kavram ve tasarımlarla dolu olmak zorundadır.
Öte yandan meditasyonda akıl,
tamamen boşaltılır ve sezgisel yöndeki uyarılara açık hale gelir.
Lao Tzu, araştırma ve meditasyon arasındaki farklılığı
şu biçimde dile getirir:
«Öğrenmeye devam eden, gün geçtikçe ilerleyecektir;
Tao'ya devam eden, gün geçtikçe gerileyecektir»
Akılcı zihnimiz sustuğunda,
onun sezgisel bölümü olağanüstü bir varlığa ve gerçekliğe kavuşmaktadır.
Böylece çevremizde bulunan ve olup biten her şey,
kavramsal aklımızın süzgecinden geçmeksizin,
olduğu gibi ve bütün ihtişamıyla karşımıza çıkmaktadır.
Eğer Shuang Tzu'nun ifadesini kullanacak olursak:
«Bilginlerin sakin akılları
âdeta yerin ve göğün aynası,
ayrıca sanki tüm fenomenlerin bir merceği gibidir»
Aslında meditatif durumun temel özelliği,
meditasyon yapan kişinin içinde bulunduğu ortamla
yek vücud olması, (yani bir-beden) haline gelmesidir.
Bu bilinç durumunda,
her türlü bölümlendirme, ayrıştırma ve farklılaştırma
ortadan kalkmakta
ve meditasyonu yapan kişi,
farklılaştırılmamış bir bütünselliğe ulaşmaktadır"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder