3 Haziran 2018 Pazar

Deli ressam.

Salvador DALİ
Boyut atlamış Sürrealist bir ressam olan Salvador Dali, 11 Mayıs 1904 tarihinde, İspanya’nın Katalonya bölgesinde dünyaya geldi. Tam adı Salvador Domingo Felipe Jacinto Dalí i Domènech’tir. Babası Salvador Dalí i Cusí ile annesi Felipa Domenech Ferres’in bir çocukları doğmuş, fakat Dali’nin doğumundan 9 ay önce ölmüştür. İlk çocuğun çok küçük yaşlarda ölmesini kabullenemeyen aile , ikinci çocukları Salvador’a abisinin ismini vermişlerdir. Dali’nin yanında sürekli abisinden bahsetmişler ve sık sık mezar ziyaretine gitmişler, bundan dolayıdır ki Dali‘nin küçük yaşlardan itibaren kişilik problemi ardından benlik duygusunda karmaşa yaşayarak, abisinin gölgesini hala hayatta hissetmesine sebep olmuşlardır. Dali, geçirdiği histeri krizleri ve teatral hareketler ile ilgi çekmeye çalışıyor, gittikçe despot bir hale bürünerek ailenin tek erkek çocuğu olmanın da etkisiyle şımarık bir kişilik göstermeye başlıyordu. Küçük Dali’nin yaşadığı bu travmalar onun karakterinin şekillenmesinde şüphesiz en büyük etkenlerden biri olmuştur
Daha sonra annesi resime olan yeteneğini fark etmiş ve onu resim kursuna yazdırmıştır. İlk çizdiği resim Hasta Çocuk isimli self portre (otoportre) olmuştur. Öğretmeni Juan Núñez iyi bir ressamdır ve ondan karakalem çalışmayı öğrenmiştir. Ardından empresyonist ve realistleri tanımış, Kübizmi keşfetmiştir. 15 yaşına geldiğinde ilk resim sergisini açmış, 1920’li yılların başında Madrid San Fernando Akademisi’ne başlamış ancak anarşist hareketlerinden dolayı okuldan atılmıştır.
1921 yılının şubat ayında çok sevdiği annesini meme kanserinden dolayı kaybetmiş ve ölümünün ardından şu sözleri söylemiştir. ‘’Hayatımdaki en büyük darbeydi. Ona tapıyordum. Ruhumun kaçınılmaz yanlışlarını, görünmez kılabilmesine daima güvendiğim bir varlığın yok olmasını kabullenemiyorum.’’
1923’te anarşişt tutumları yüzünden bir süre Girona’da tutuklu kalmıştır. Daha sonra tekrar okula kabul edilmiş fakat 1926 ‘da tamamen ayrılmıştır.
İlk kişisel dergisini Barcelona’da açan Dali, Paris’e gidip çok sevdiği Pablo Picasso ile tanışma fırsatı bulmuştur. Yaptığı resimlerin her zaman dikkat çekip eleştirildiği ünlü ressamın, bundan sonraki çalışmalarında Picasso’nun etkisi oldukça fazla görülmüştür. 1929 yılında ‘Bir Endülüs Köpeği’ adlı kısa filmi çekmesiyle şöhret kazanmıştır. O yıllarda yeniden Paris’e gelen Dali, sürreailst akımın önde gelen sanatçılarından André Breton ve Paul Éluard ile tanıştı ve bu tanışmada hayatının aşkı olacak kişi Éluard’ın karısı Gala da bulunuyordu. Tanıştıkları ilk andan itibaren birbirlerinin ilgisini çeken ve tutkulu bir aşk yaşamaya başlayan ikili 1934 yılında evlendiler. Yasak aşk olarak bilinen bu durum aslında Gala ve Éluard’ın açık bir evlilik yaşamasından dolayı Dali’nin ailesi dışında pek de olumsuz karşılanmamıştır.
Aynı yılda Newyork’ta açtığı sergi büyük bir yankı uyandırmıştır.
1936 yılında Londra Uluslararası Sürrealist Sergisi’nde yaptığı konuşmaya; dalgıç tulumu giyip, elinde bilardo ıstakası tutarak çıktığında bu davranışıyla Dali, hayatı boyunca sadece sanatçılığıyla değil ilginç kişiğiyle de dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyordu.
Faşist bir bir rejimi desteklediğinden, diğer sürrealist sanatçılardan büyük tepkiler almış, bunun üzerine eşi Gala ile birlikte Newyork’a taşınmıştır. Orada Walt Disney ile tanışmış Destino adlı çizgi filmi yapmıştır.1949’da tekrar memleketi olan Katalonya’ya dönmüştür. Eşi Gala, daima yanında olmuş ve onun en büyük dostu, aynı zamanda ilham perisi olmaya devam etmiştir. Dali resimlerinde sürrealizm, dadaizm, kübizm, modernizm gibi akımları kullanırken ressamlığın yanında heykeltraşçılık, filmcilik ve fotoğrafçılıkla da ilgileniyordu. Bunun yanında ilgilendiği bir diğer konu ise bilimdi.
Bundan sonraki dönemlerde Dali; eserlerinde DNA, atomik çözünme, hiperküp gibi bazı bilimsel terimler yer almaya başladı. Özellikle 2. Dünya Savaşı sırasında Hiroşima’da yaşanan faciadan etkilenen ünlü ressamın, bilim ve DNA’ya olan merakı artmıştı. ’Nükleer mistisizm’ adını verdiği bu dönemde tuvale boya fırlatma, hologram, optik yanılma gibi tekniklerle ilgileniyordu. DNA yapısı, sanatının ana parçası olmaya başladı.
1962 yılında Barcelona sel felaketinde hayatını kaybeden binlerce kişinin anısına bir tablo yaptı ve “Galacidalacidezoksiribonükleikasid” adını verdiği tabloda bilim ve dini bir arada anlatmaktadır.
Gala : Eşi
El Cid : 11. yüzyılda Berberilere karşı savaşmış İspanyol kahraman
Deoksiribonükleik asit: DNA’nın açık halidir.
Dali DNA yapısını karısı ile kendisi arasındaki bağa benzetmiş ve bunu “Tıpkı Gala ve benim gibi birbirine tam uyan bu iki yarı, hiç şaşmadan bir açılıp bir kapanıyor. Hayat, deoksiribonükleik asidin mutlak kuralına dayanıyor, kalıtıma o karar veriyor.” şeklinde dile getirmiştir. 1960 yılında ilk sergisini açtığı Belediye Tiyatrosu yeni ismiyle Dali Tiyatro ve Müzesi olarak restore edildi. Dali, çok sevdiği eşine İspanya’nın Pubol kasabasında bir kale satın almıştı. 1982’ de Gala ölünce eşinin gömüldüğü Pubol Kale’sine yerleşerek insanlardan uzak bir hayat sürmeyi tercih etti. Aynı yıl o dönemin İspanya Kralı olan Juan Carlos, Dali’yi kalenin markisi (soylu) ilan etti. Bu jeste karşı Dali ise krala Avrupa’nın Başı adlı eserini hediye etti. Dali’nin 1983’te yaptığı Serçenin Kuyruğu adlı eser son eseri olacaktı.
1984 yılında kaldığı kalenin yatak odasında yangın çıktı ve Dali bacağından yaralanmıştı. Daha sonra Figueres’e geri dönen Dali, kendi adını taşıyan müzede yaşamaya devam etti. 23 Ocak 1989’da kalp yetmezliği sonucu ölen ünlü ressamın baş ucunda iki fizikçi ve bir matematikçinin kitapları bulunmuştur. (Stephan Hawking, Erwin Schrödinger ve Matila Ghyka). Sanatçının mezarı, yaşamının son zamanlarını geçirdiği müzenin mahzeninde bulunuyor. Salvador Dali döneminde zevksiz bir soytarı, dine saygısı olmayan bir insan olarak nitelendirilse de eserleri şu an dünyanın en önemli yapıtları arasında yer almaktadır. Işıklar içinde uyu esrarengiz insan!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder