3 Haziran 2018 Pazar

İnsan vicdan ile var olur.

Her canlıda biraz da olsa vicdan vardır.Biz şuurlu bir yapıya olan insanlar içinse bu daha bir önem arz ediyor..Neyse konumuza dönersek,bu sistemin amacı insanı vicdanıyla tanıştırmaktır. Vicdan, her normal insanda belirli bir niteliğe sahiptir. O, şuurlulukla aynı nitelikte ama gerçekten de farklı bir ifadedir, sadece şu farkla ki, şuurluluk daha çok entelektüel yanımız üzerinde; vicdan ise daha çok ahlâkî (yani duygusal) yanımız üzerinde işlev görür. Vicdan insanın, kendi ölçüleri içinde neyin iyi, neyin kötü olduğunu idrak etmesine yardımcı olur. Vicdan, duyguları birleştirir. Aynı gün içinde aynı konu hakkında hem hoş hem de hoş olmayan ve birbiriyle çelişen pek çok duyguyu yaşayabiliriz. Bu duygular ya hemen birbirleri ardından gelirler, ya da hepsi aynı anda ortaya çıkabilirler ve bizler vicdan yokluğu yüzünden bu çatışmaları fark etmeyebiliriz. Tamponlar, bir “ben”in ya da bir kişiliğin birbirlerini görmesini engellerler, fakat bir vicdan aşaması söz konusu olduğunda kişi tüm bu aykırılıkları artık görmezlikten gelemez. Sabah bir şey söylediğini, öğleden sonra başka bir şey ve akşam ise yine bambaşka bir şey söylediğini hatırlayacaktır, ama günlük yaşamda hatırlamaz, ya da hatırlasa bile neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilmediğinde ısrar edecektir.

Vicdana ulaşmanın yolu, tamponları yok etmektir ve tamponlar ancak kendini hatırlama ve özdeşleşmeme yoluyla aşılabilirler.

Vicdan fikri ile tamponlar fikri, üzerinde uzun çalışmalar gerektiren görüşlerdir, fakat bu sistemin ahlâkî (moral) yönünden bahsedildiğinde, en baştan itibaren anlaşılması gereken şey, insanın iyi ve kötüyle ilgili bir anlayışı olmasının şart olduğudur. Eğer bu yoksa, o kişi için hiçbir şey yapılamaz. Daha fazla kazançlar elde etmek için, belli bir ahlâkî duyguyla, bir doğru ya da yanlış duygusuyla işe başlanmalıdır. Kişi, öncelikle sıradan ahlâkın göreceliğini (rölâtivite) ve ikinci olarak da nesnel doğru ve yanlışın gerekliliğini idrak etmelidir. Nesnel ve sürekli (değişmeyen) doğru ve yanlışın gerekliliği bir kez anlaşıldığında, her şeye bu sistemin görüş açısından bakılabilecektir.

Vicdan, kişilikte değil, özdedir; öte yandan, manyetik merkez, özde değil, kişiliktedir. Manyetik merkez bu yaşamda edinilir. Duygusal merkezin entelektüel bölümündedir, belki ayrıca entelektüel merkezin entelektüel bölümündedir ve B etkileri üzerine kurulmuştur.

“Vicdanı uyandırmak için insan kendi tamponlarından kurtulmak zorunda mıdır?”

Sadece tamponlar sarsıldığında vicdan uyanır.

“İnsan kendi tamponlarının neler olduğunu nasıl keşfedebilir?”

Bu bazen mümkündür. Kişinin tamponlar hakkında doğru bir görüşü varsa, kendi tamponlarını bulabilir.

Özürler ve tamponlar arasında çok büyük bir fark vardır. Özürler, her seferinde farklı olabilir, fakat eğer bir özür hep aynı kalırsa, artık bir tampon hâline gelir.

Tamponlar vicdanla ilişkilidir. Vicdan,- sözcüğü geleneksel anlamda kullanacak olursak- bir tür eğitimden geçmiş duygusal alışkanlık diyebiliriz. Oysa aslında, vicdan; herkesin sahip olduğu ama uyku hâlindeyken hiç kimsenin kullanamadığı özel bir kapasitedir. Vicdanı, bir rastlantı sonucu sadece bir an için bile hissedebilsek, bu çok acı veren bir deneyim olacaktır; öylesine ıstırap verici bir deneyimdir ki bu, hemen o an kurtulmak isteriz ondan. Kendilerinde rastlantısal vicdan parıltıları gören insanlar, bu duygudan kurtulabilmek için her tür metodu icat ederler. Değişik zamanlarda sıradan bir biçimde hissettiğimiz her şeyi aynı anda hissetme kapasitesidir vicdan. Tüm değişik “ben”lerimizin değişik duygulara sahip olduklarını anlamaya çalışın. Bir “ben” bir şeyi sevdiğini hissederken, diğeri nefret eder, bir üçüncüsü ise kayıtsızdır. Ama bu şeyleri asla aynı anda hissetmeyiz, çünkü aralarında tamponlar bulunur. Bu tamponlar yüzünden vicdanımızı kullanamayız, değişik zamanlarda hissettiğimiz iki aykırı şeyi aynı anda hissedemeyiz. Eğer kişi bunu başarabilirse, acı çeker. Bu yüzden şu anki durumumuzda tamponlar; onlar olmadan insanın delirebileceği, gerekli şeyler bile sayılabilirler, ama insan tamponları anlayıp kendini hazırlayabilirse, bir süre sonra çelişkileri yok edip tamponlarını parçalayabilir.

İyi ya da kötü olsun, mekanik bir alışkanlığın kırılıp yok edilmesi, rahatsızlık verici olabilir, çünkü kendimizi yönetme kurallarımız ve eğitimimizden edindiğimiz ahlâk kurallarımız gibi mekanik alışkanlıklarımız vardır. Bu yüzden, pek çok durumda vicdan deneyimimiz olmaz; çünkü pek çok tamponumuz vardır. Daha önce de söylediğim gibi, bunlar duygusal tavırlarımız arasındaki perdelerdir ve vicdan deneyimi yüzlerce şeyi aynı anda görebilmek anlamına gelir. O anda perdeler kalkar ve tüm içsel çelişkiler aynı anda görülürler.

Bu hiç de hoş olmayan bir durumdur ve yaşamın genel kuralı sevimsiz duygular ve anlayışlardan uzak durmak olduğuna göre, bizler bunları görmekten kaçarız. Bu şekilde de içsel tamponlarımızı yaratırız. Birbirinin ardı sıra görülen aykırılıklar bize çelişkili görünmezler; birbirlerine ters düşmeleri için aynı anda görünmek zorundadırlar.

Bizler birer makineyiz ve bir şeyi nerede değiştirebileceğimizi görmeliyiz, çünkü hangi türden olursa olsun her makinede değişimin başlatılabileceği bir nokta bulmak mümkündür.

Bazen insanlar “Bizde hiç değişmeyen bir şey var mıdır?” diye sorarlar. Evet, iki şey vardır: tamponlar ve zayıflıklarımız. Zayıflıklarımız bazen özelliklerimiz diye adlandırılırlar, ama aslında onlar sadece ve sadece zayıflıklarımızdırlar. Herkesin kendisine ait en az iki ya da üç zayıf noktası ve belli bazı tamponları vardır. İnsan, tamponlardan oluşmuştur, fakat bu tamponların bazıları özellikle önemlidir, çünkü tüm kararlarımıza ve tüm anlayışlarımıza müdahale ederler. Bizde sürekli olduğunu söyleyebileceğimiz şeyler sadece bu özellikler ve tamponlardır ve çok şükür ki, bunlardan daha sürekli olan başka şeylere sahip değiliz, çünkü bunlar (özellikler ve tamponlar) değiştirilebilirler.

Tamponlar yapaydırlar; organik değillerdir; esas olarak taklit yoluyla kazanılırlar. Çocuklar, yetişkinleri taklit ederek bazı tamponlarını yaratırlar. Diğerleri ise, hiç bilinmeden eğitim tarafından yaratılırlar. Eğer bir çocuğu uyanık insanların arasına koymak mümkün olsa, hiç uykuya dalmayacaktır ama bu yaşadığımız koşullarda, çocuktaki imajinatif ya da yüzeysel “ben” genellikle yedi veya sekiz yaşlarında ortaya çıkar. Bazen insanlar, şu anki şuurluluk aşamamızda tamponlarımızı görüp göremeyeceğimizi sorarlar. Onları başkalarında görebiliriz, kendimizde değil.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder